Basın ve medya özgürlüğü temel bir insan hakkıdır. Basın özgürlüğü zahiren araçlarla ilgili bir hak olarak görülmekle birlikte, başta ifade özgürlüğü olmak üzere birçok temel insan hakkıyla ilintilidir. Dolayısıyla da basın ve medya özgürlüğünün ihlali beraberinde birçok insan hakkının ihlalini de getirir. Medyanın işlevlerinden birisi de, iktidarı denetlenmesi ve iktidarın hesap verebilirliğini sağlamasıdır. Bu işlevlerinden dolayı iktidarlar tarafından basın özgürlüğü sık sık ihlal edilmektedirler. Elbette ki medyanın da kendi içinde uyması gereken ahlaki değerler olduğu izahtan varestedir.
Son dönemde medya ve basına yönelik yapılan baskılar maalesef Türkiye’de oluşan genel baskı ortamının bir parçasıdır. Unutulmamalıdır ki, baskılar bireyleri ve toplumu kişiliksizliğe doğru sürüklemektedir. Bu açıdan baskı aynı zamanda baskıyı uygulayanlarında aleyhine işlemektedir. Zira özgürlük ve adalet herkes için gereklidir. Geçmişte güç sahibi olup, hukuka dikkat etmeyenlerin; bir zaman sonra adalete ihtiyaç duyduğunun sayılamayacak kadar çok örneği vardır.
Bu vesileyle özel olarak İpek Koza Grubu ve buna bağlı medya organlarına yönelik yapılan baskınlar ve baskıları, ne hukuk ne de etik kuralları ile açıklamak mümkün değildir. Özellikle kayyum atama süreci ve kayyumun basına yansıyan tutumları dikkat çekicidir. Kayyum atama kararı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 133. Maddesine dayanarak verilmiştir. Madde anlaşılacağı üzere kayyum atanması bir güvenlik tedbiri olup, amacı delilerin ortaya çıkarılması ve tüzel kişiliklerin suç işlemek için kullanılmasının engellenmesidir. Belirtilen amaçlarla atanan kayyumun, gazetenin genel yayın politikasını belirlemesi, basın özgürlüğü kapsamında giren hususlarda gazetecilere yayın politikaları dikte etmesi kabul edilemez. Bu bağlamda, kayyum atama güvenlik tedbirinin muhalif sesleri bastırmak için yeni bir yöntem olarak kullanılması endişe vericidir.
Ebetteki suç işleyenlere karşı uygun cezalar verilmelidir. Fakat öncelikle bu yapılırken evrensel hukukun temel ilkeleri olan, masumiyet karinesine ve adil yargılama ilkelerine dikkat edilmesi ve soruşturmanın bir toplu cezalandırmaya dönüşmemesi gerekir. Adil yargılama ilkelerine riayet edilmeden verilen bir karar hiçbir zaman vicdanlardaki adalet duygusunu tatmin etmeyecektir. Aksiyoner Hukukçular Derneği olarak bir hukuksuzluğun, soruşturulmasının ve giderilmesi için ancak hukukun temel ilkelerine uyarak sağlanabileceğini hatırlatırız. Aksi takdirde adalet sağlanamayacağı gibi başka hukuksuzluklara da neden olacaktır. Ahlaki değerlere uygun özgür bir medya ve basının ilk şartı olarak, medya ve basına yönelik hukuksuz uygulama ve baskıların biran önce son bulmasını diliyoruz.
AKSİYONER HUKUKÇULAR DERNEĞİ
