BASIN VE KAMUOYUNA
Yaşanan toplumsal hadiseler ve özellikle 6-7-8 Ekim olaylari nedeni ile Toplumun gündemine “İç Güvenlik Yasası” olarak sunulan “Polis Vazife ve Selahiyet Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı”nın görüşmeleri, tüm tepkilere rağmen Meclis Genel Kurulunda başlamış olup, bu konuda muhalefet partilerinin ve sivil toplumun tüm itirazlarına rağmen görüşmeler ısrarla sürdürülmektedir.
Anlaşılmaktadır ki, cumhuriyetin kuruluşundan bugüne devleti önceleyen ve koruyan, ancak insanı mağdur eden anlayış varlığını sürdürmektedir.
Tasarı, uluslararası sözleşmelere aykırılık içermekte ve temel hak ve özgürlüklerin ihlalini sonuç verecek düzenlemeler içermektedir.
Bonzai satışına, molotof kullanımına, eylemlerde yüzün çeşitli şekillerde gizlenmesine yönelik mevzuatta düzenlemeler mevcut iken, nazarları bu hususlara yoğunlaştırmak asıl temel hak ve özgürlüklere yönelik vahim kısıtlamaları dikkatten kaçırmak, yeni hak ihlallerine zemin hazırlayacaktır. Tasarının bu hali ile yasalaştırılması halinde, tüm kişi ve kesimler kendini tehdit altında hissedecek, mağduriyetler ve hak ihlalleri artarak devam edecektir.
Makul şüphe, soruşturma sırasında “el koyma” yetkisinin genişletilmesi, dinleme, gizli soruşturmacı kullanma ve teknik takip yetkilerinin genişletilmesi, avukatların soruşturma dosyasına ulaşım hakkının gizlilik kararları ile ortadan kaldırılması, “önleme araması”, “durdurma ve kimlik sorma”, polise 24-48 saatlik bağımsız gözaltı yetkisi verilmesi, keyfi uygulamalara ve yargının devre dışı bırakılmasına sebebiyet verecektir.
Tasarı ile polisin silah kullanma yetkisi artırıldığından Nihat Kazanhan, Berkin Elvan, Abdullah Cömert, Ali İsmail Korkmaz, Ahmet Atakan cinayetleri gibi cinayetlere zemin hazırlanmış olacaktır.
Bu tasarı ile Anayasal güvence altında olan toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı “kamu güvenliğini tehdit” adı altında ortadan kaldırılacaktır.
Vali ve kaymakamların yargının alanına giren hususlarda yetkilendirilecek olması güçler ayrılığı ilkesini ortadan kaldıracaktır.
Suç ya da şüphe olmasa da herkesin telefonu dinlenebilecek, polisin ifade alması yaygın bir yetkiye dönüştürülerek denetimden uzak ve avukatsız ifade alma normalleştirilecektir.
Gözaltı süreleri uzayacak, kamu görevlisine “tehdit” temelli ek korumalar ve cezasızlık alanı oluşacaktır. Bu yasa tasarısı bu haliyle, Anayasaya ve AİHM kararlarına da aykırıdır.
Temel hak ve özgürlükleri askıya alan ve devleti otoriterleştiren iş bu tasarı İVEDİLİKLE geri çekilmelidir. Türkiye’nin ihtiyacı olan, evrensel hukuk normlarının iç hukuka ve mevzuata da uygulanması ve özgürlüklerin genişletilmesidir.
Hukukun üstünlüğünü şiar edinen bir dernek olarak “tebeddül-ü esma ile hakaik tebeddül etmez” (İsmin değişmesi ile işin hakikatı değişmez)diyoruz. Bu düzenlemenin hukuk düzeni içinde olması, yapılan düzenlemeyi hukuki ve meşru kılmaz. Aksine, kanun perdesi altında, temel hak ve özgürlüklerin özüne müdahale edilmesini ve ihlalleri netice verecektir. Halbuki, toplumsal barış daha fazla baskı ve müdahale ile temin edilemez. Bu nedenle, ivedilikle bu tasarıdan vazgeçilmesi gerekir. Kamuoyuna arz ederiz.
10.03.2015
AKSİYONER HUKUKÇULAR DERNEĞİ
