Kısa süre önce Said Nursi’nin eserlerinin basım haklarının Diyanet İşleri Başkanlığı’na verilmesini ve Diyanet İşleri Başkanlığınca bu eserleri yayınlama izninin, orijinal nüshaları gösterilmeyen sansürlü metinleri basma şartıyla yayın evlerine verilmesini Aksiyoner Hukukçular Derneği olarak endişe ve teessüfle takip etmekteyiz.
11/09/2014 tarihli Resmi Gazetede ilan edilen 6552 sayılı kanun ile 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun 47. Maddesi tamamen değiştirilmiştir. Kanunun eski hali, uzun süredir basılamayan ve mirasçılarına ulaşılamayan “öksüz eserleri” kapsarken, kanunun yeni halinde “memleket kültürü için önemi haiz görülen” şeklinde tüm eserleri kapsayacak bir tanım getirilmiştir. Bu tanım belirsiz ve Türkiye’de yayınlanan eserlerin büyük çoğunluğunu kapsamına alabilecek, keyfiliğe ve tekelciliğe neden olacak bir genişliktedir.
26 Kasım 2014 tarihli ve 29187 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan Bakanlar Kurulunun 2014/7007 sayılı kararı ile Bediüzzaman Said Nursi’ye ait tüm eserlerin basım hakları Diyanet İşleri Başkanlığına bırakılmıştır. Kararnamede basım yetkisinin Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kendisinin belirlediği şekilde kullanacağı açıkça belirterek keyfiliğe zemin hazırlamıştır.
Diyanet İşleri Başkanlığı, yayınevlerine gönderdiği “asıl olmayan risale-i nur metnini”, yıllardır risale-i nur yayımcılığı yapan bazı yayınevlerini dahil etmeden hazırlamıştır. Asıl endişe verici olan ise basılmasına izin verilen nüshaların ihtilaflı olması ve bazı kısımların çıkarılıp değiştirildiği bilinmesine rağmen esas alınmasıdır.
Böyle bir tekelleştirme ve çarpıtma Said Nursi’nin savunduğu düşüncelere zıt olduğu gibi, aziz hatırasına karşı bir saygısızlıktır. Türkiye’de önemli bir düşünce ve inanç ekolünün kurucusu olan Said Nursi, bütün yaşamı boyunca sıra dışı ve muhalif bir şahsiyet olarak eserlerini zor şartlar altında gizlice yayınlamak zorunda kalmıştır. Said Nursi; kitaplarında fikir hürriyetini, istişareyi, azınlık haklarını, çoğulculuğu, İslam dininde tek kişi yönetiminin sakıncalarını, insan haklarının kutsallığını anlatmıştır. Sahip olduğu sıra dışı düşünceler yöneticilerin hoşuna gitmediği için ömrü sürgünlerle geçmiş ve idamla yargılanmıştır. Kendisi despotizmin ve tekelciliğin karşısında olduğu halde; onun eserleri, bu gün despotizmin ve tekelciliğin tehdidi altındadır. Said Nursi hayatı boyunca insanların, inançlarını ve fikirlerini rahat bir şekilde ifade edebilmesini savunmuştur. Bu gün gelinen noktada Said Nursi’nin eserleri, kendi düşüncesine taban tabana zıt şekilde resmi devlet ideolojisinin bir parçası haline getirilmek istenmektedir.
Bakanlar Kurulu kararı sonrası, Risale-i Nurlar ancak devletin izin verildiği şekilde ve muhtevada basılabilecek ve ancak bu sansürlü nüshalar kitapçılardan temin edilebilecektir. Said Nursi’nin muhalif çizgisinden dolayı kendisine ömür boyu yapılan zulüm, ölümünden sonra na’şına da yapılmaya devam edilmiştir. Şimdi ise bu zülüm Said Nursi’nin eserleri tekel altına alınarak ve fikirleri resmi ideolojinin boyunduruğu altına sokularak yeni bir boyut kazanmıştır.
AHUD olarak konuda taşıdığımız endişeler maalesef pratikte de doğrulanmıştır. Diyanet İşlerinin Başkanlığının basımına izin verdiği nüshalar üzerinde tahrifat yapılan ve eksik nüshalardır. Diyanetin izin verdiği nüshalar özellikle “Kemalist rejim”, “münafıklar”, “Kürt”, “Kürdistan” ve “Ermeniler” gibi bazı bölümler ve kelimeler çıkarılmış veya değiştirilmiştir. Said Nursi’nin bazı eserleri özellikle Eski Said Dönemine ait kitaplar (Münazarat ve Divan-ı Harb-i Örfi gibi) önemli oranda değişiklik ve kısaltma yapılmıştır.
İnanç ve düşünce özgürlüğü, insana yakışır bir şekilde birlikte özgür yaşamın temel taşlarındadır. Demokratik bir devlette insanların neyi okuyacağına devlet karar veremez. Düşüncelerin tek kalıba sokulmak istendiği bir toplum, ancak baskıcı bir düzendir. İnanç ve düşünce özgürlüğü, yapılan bu orantısız ve hukuksuz müdahalenin bir an önce ortadan kaldırılmasını gerektirmektedir.
Bu eserlerin sahip olduğu değer ve orijinal hali ancak serbest bir tartışma ortamında ortaya konulabilir. AHUD olarak böyle bir serbest tartışma ortamını yok eden ve insanların inanç ve düşünce özgürlüğünü kısıtlayan bu tekelleştirmeye karşı çıktığımızı ve sürecin takipçisi olduğumuzu beyan ederiz. Bakanlar Kurulu tarafından hukuksuz şekilde Risale-i Nurların bütün haklarının Diyanet İşleri Başkanlığına verilmesi işlemine karşı üyemiz Avukat İsa Akın tarafından Danıştay nezdinde dava açılmış olup bu hukuksuzluğa karşı mücadelemiz devam edecektir.
AKSİYONER HUKUKÇULAR DERNEĞİ
